Bir garip yolcu
Bir garip han,bir garip yolcu.
Artvin dağlarında bir köyde yaşayan ailenin üçüncü çocuğu alan Mehmet, beş yaşlarındayken Ermeni saldırılarından kurtulmak için göç etmeye karar verirler.Hazırlık yapacak bile vakitleri yoktur.Hemen yola cıkarlar.Dağ taş demeden yürürler.Bu uzun yolculuğun sonunda umutvar olarak uzun yollar kısalır.Meşakketli yolculuğa dayanamayan bebekler yolda vefat ederler.Ciğeri yanan ana evladıni oracığa gömer.Yüreği orda kalır ama yolculuğun devam etmesi gerekir.Mehmet’te bu yolculuğa dayanamaz ateşlenir.Dirençli vucudu hastalığı yener.Şehirler geçerler,bazı akrabalar oraya yerleşir,kimide daha verimli topraklar arar.
Bir şehrin verimli topraklarından,toprak alırlar ve yerleşirler.Yedi çocuklu bir aile tüm zor şarlarda bir hane yaparlar ve kalabalık bir şekilde yaşamaya başlarlar.Çalışkan bu alile çalışır elde ettiği mahsulle toprak alır,toprakları her geçen gün büyür.Topraklar çoğaldıkça insan gücüne ihtiyaç artar..Mehmetin babası osman amca dervişan bir zattır.Şehirde yaşayan bir Allah dostunun elinden, eteğinden tutar.Allah dostuda onu yalnız bırakmaz.Köylerde zikir halkaları kurarlar Allah için gezerler.Osman amcanın kardeşleride aynı beldeye yerleşir.Mehmet bu arada ilim tahsil eder büyür, İmam olur.
Bir köye imamlığa gider.Ondört yaşında evin küçük kızı imamın eşşeğinin ipini çözer.İmam mehmet bu işe şaşırır.Bir gün takip ederki ipi bilerek genç bir kızın çözdüğünü görür.Sonra bu köyden kızı alır mehmet ve düğün dernek bir kilim döşşek gelini getirilir.
Bir arada bir müddet dururlar sonra mehmetin yaşlı ve yorgun annesi dayanamaz ve vefaat eder.Osman amca yalnız kalmıştır.Çocuklarının yanında onlara destek olur.Çocukların hepsi evlenmiş yerlerine yerlerşmişlerdir.Osman dedenin hatırını sorar gönlünü alır yüreğini hoştutardı mehmet.mehmet şehire yerleşmişti baba toprağına gidip oraları yeşertip geçim kaynağı olur.Aynı zamanda şehirde bir bakkal dükkanı açar.Bir taraftanda babasının izinden yürürdü.
Bir gün kötü bir haber geldi Osman dede vefat etmişti.Kendi topraklarından Ermeni zulmüyle sürülen dünya yolculuğu, vatana hasret bitmiştir.Osman dede evinin biraz uzagında bir tepeye defnedildi.
Biri helir biri gider misali mehmedin Bir oğlu oldu oda fazla yaşamadı hakkın rahmetine kavuştu.Sonra bir oğlu oldu, dualarla adını koydu.Hayat mehmet için ağırdı Kanatları ahirete göçmüştü ve artık yalnızdı.Çok çalışkan mehmet orak zamanı tanıdık köylerde harman kaldırır geçiplerini kazanırdı.
mehmetin sonra bir kızı oldu,sevincine sevinç eklemişti.Büyüklerinin isminden ismini koydu.Hayat ağırdı bir evde bir çul bir kilim yaşıyorlardı.Mutluydular canları kurtulmuştu, Ermeniler yüzünden ana vatandan uzakta olsa, Allaha şükrederek yaşayarak gidi yorlardı.Sonra bir oğul daha dünyaya geldi .büyük oğlu çalışıp babasına destek veriyordu hızlı geçen hayatta mehmetin tek dileği Allaha kul olmaktı.son bir oğlu ve bir kızı daha oldu.
Yokluğun ülkede hakim olduğu bu devrede herkes hemen hemen aynıydı geçim kaygısıyla yaşıyorlardı.Mustafa efendinin elinden eteğinden tutan mehmet hep hak dostu duası aldı.
Büyük oğlunu evlendirme zamanı geldi mehmetin kardeşinin güzel bir kızı vardı.Allahın emriyle ondört yaşındaki kızı istediler düğün dernek ilk gelinini getirdi mehmet.
Mehmet şehirden kardeşiyle ortak bir arsa aldı evlerini yaptılar her ferdi emek verdi.
İkinci çocuğu, kızı anneye yardımcı oluyor kardeşlerine annelik yapıyordu.Diger çocuklar okula başla gidiyorlardı. Günler hızla akıp gidiyordu.Mehmet Hacca gitmek, esas görevini yerine getirmek istiyordu.
Hac yolculuğu hazırlıkları yapılıyordu Türkiyenin dört bir yanından gelen dervişler hayırlı yolculuklar diliyorlardı.Mehmet Hac vazifesinide yerine getirdi.
Büyük kızının evlenme zamanı gelmişti.Annenin büyük gayretleriyle çocuklar eclendirilip baş göz ediliyordu.Evde üç çocuğu kalmıştı ama ilk torununuda hakkın rahmetine vermişti mehmet.İkinci torununu büyük bir mutlulukla kucağına aldı ve adını kulağına ezan la okudu.
Üçüncü oğlu liseden sonra ünüversite hayallaerini gerçekleştiremedi.Üçkere sınava girmesine rağmet kısmet olmadı.İmam oldu ve evlenip İstanbula yerleşti.
Mustafa efendi Hakkın rahmetine kavuştu.Deviş mehmet bir kere daha kanatsız kaldı.
küçük oğlu ünüversiteyi kazanmış, ihtisas yapmıştı.
Evin küçük kızı nazlıydı her geleni beğenmiyor naz yapıyordu.Onunda baş göz edilme vakti gelmişti.Mehmet bütün çocuklarını yerleştirmiş bir çok torun sahibi olmuştu.
Bakkal dükkanı olan mehmet emekli olup artık dahada dünya telaşından kurtulup ibadetle geçiriyordu zamanını.Her sabah namazından sonra ulu camide hatimler indiriyor.Dua ve niyazını hiç bırakmıyordu.Mehmetin büyük bir imtihanı vardı.Yüce yaradan onun duyarlı geçirmeye çaalıştığı ömrü vaktinde, deneyerek kulunun ne yapacağına bakıyordu.İmtihanlar kazan mak içindi,yada kaybetmek içindi.sabırlı olan mehmet
hep yaradana sığınıyordu.
Malvarlığı olan mehmet önce kardeşleriyle mucadele verdi.Sonra imtihan devam ediyordu.Çocuklarıyla imtihan oluyordu.
Çocukları mal varlığının hesabını soruyorlar onu hayattayken ölmüş gibi mal varlığını acımasız bir şekilde bölüşmeye kalkıyorlardı.Mehmet yaşlanmış sakalları ağarmıştı.Mehmet Allahın dediği olacağını biliyordu sakin ve huzurluydu.Hiç bir çocuğu muhtac durumda değildi.Buna rağmen mehmetin mal, mülk bölüşme hırsı çocuklarında sürüp gidiyordu.İkaz ediyordu anlamıyorlardı.Kötü söylüyor evden kovuyorlardı.
İmtihanı ağır geçen mehmet çocuklarını koruyup gözetliyor onlar için dualar ediyordu ehli hak yolda olan tüm çocuklarının tek bir kusuru vardı dünya hırsı.Buda mehmeti çok derinden yaralıyordu.Ölüm hak miras helal diyordu..
Buna rağmenn her yaz, kalem kağıt alınıyordu ve mal varlığı yazılıp, baba hesaba çekiliyordu.En çok yıkanda bu oluyordu.
Ve sonunda da çocukları ’hak yiyerek cennete gidemessin BABA ’diyorlardı.Ve ona cennetide çok görüyorlardı.
Aç
Açtı insan, gözünü aleme
doyuramadı hiç kimse,
Verdiysen bucaksız servet,
istedi; okadar daha, aç veled
Dedi; Yaradan, gözü doyurur toprak
gidenlerden hiç kimse, almadı ibret
Doymayan gözden, akmayan yaşdan
bakıp ibret almıyan nefisten rabbim sığınak
Bir avuç toprak örtünce gözü
bir işe yaramadığını anlayacak özü
Nafile biter herşey o an
Çünkü göz doyor orda inan...
Yıl 1980. Henüz 14 yaşına yeni basmıştık. Başımızda kavak yelleri esiyordu. Hiçbir şeyi gözümüz görmüyor, hayatımızı doyasıya yaşamaya çalışıyorduk. 1980-81 öğretim yılı yeni başlamıştı. Hepimiz bir yaş daha büyümenin ve lise sıralarına oturmanın mutluluğunu yaşıyorduk.
İlk günlerde, henüz yeni tanıştığımız arkadaşlarımız ile kaynaşma aşamasındaydık. Sosyal faaliyetler başlamış, biz üç arkadaş halk oyunları ekibine seçilmiştik. Yarışmalara hazırlayacaktı öğretmenlerimiz. Halk oyunlarına başladığımız arkadaşlarımızla aramızda çok sıkı bağlar oluşmaya başlamış, birbirimizden kopamayacak duruma gelmiştik. İlk başlarda birbirimizle hiç anlaşamadığımız bir arkadaşım vardı ve onunla anlaşmazlıklarımız bitmiş, aramızdaki ilişki dostluk seviyesine ulaşmıştı. Nereye gidersek birlikte gidiyor, Ne yapıyorsak birlikte yapıyorduk. Arkadaşımın ailesi tutucu olduğu için , halk oyunlarında oynamasına izin vermemişti ama arkadaşım gizli, gizli çalışmalara katılıyordu. Evine kadar gidiyor, türlü bahanelerle onu evden alıyor çalışmalara katılıyorduk. Oyunlarını sergileyeceğimiz yöre Sinop yöresinin oyunlarıydı ve o oyunlarla yarışmalara katılacaktık. Oyunlarımızda kaşık kullanıyorduk ve bu kaşıklar arkadaşımın elinin üstünde beze yapmaya başlamıştı. Korkusundan ailesine söyleyemiyor ama elindeki beze her geçen gün büyüyordu. Elindeki beze ağrı yapmaya başlamıştı ve en kısa sürede alınması gerekiyordu. Elindeki bezeyi aldırmaya karar vermişti ama ailesi bilmeyecekti. Yalvarıyordum “ne olur canım söyleyelim ailene “ ama dinleyen kim.
Bir gün yine böyle bir ağrı ile hastaneye gittik. Doktor ”hemen acil müdahale yapmam gerek” dedi . bizi birlikte müdahale odasına aldı. Yanında kimse yoktu benden başka. Doktor bana “ elini tutarımsın arkadaşının. Ona iğne vurdum hiç bir şey duymayacak” dedi. Doktora “ beni kan tutuyor doktor bey” dedim. Bana “kocaman genç kızsın, tutmaz merak etme “ dedi. Arkadaşımın elini tuttum. Elinden akan kanı görüyordum. Başım dönmeye midem bulanmaya başlamıştı. Dünyam kapkaranlık olmuş hiç bir şey göremiyordum. Kendimi odadan dışarı atmak istiyor ama arkadaşımın bene ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için direniyordum.
Bir zaman sonra gözlerimi açtığımda, başımda arkadaşlarım ve öğretmenim, oksijen tüpü ağzımda uyandım. Evet odada bayılmışım ve beni acile yatırmışlar, uzun süre bizi beklemişler, arkadaşım, operasyon bittikten sonra, haber vermiş ve onlarda hastaneye gelmişti. Biz hastaneye saat 11.00 sularında gitmiştik. Ben gözlerimi açtığımda saat 15.30 olmuştu. Bana gülüyorlardı ama yediğimiz fırçanında haddi hesabı yoktu. Kendi başımıza karar vermenin acısını kötü yaşamıştık. Bu olaydan arkadaşımın ailesinin haberi olmuş ve ona oyunlara katılmayı yasaklamışlardı. Aradan birkaç gün geçti. Aile hala ikna olmamıştı. Ama ben her gün arkadaşıma uğruyor onunla oturup sohbet ediyor oradan çalışmalara katılıyordum.
Yine böyle bir gün hiçbir neden yokken arkadaşıma uğradım. Ben ne zaman onlara gitsem arkadaşım kapıda olur, güle oynaya sohbet ederdik. O gün onun kapıda görmemiştim. Fakat dış kapı açıktı. Müstakil bir evde oturuyorlardı. İçeri girdim , sesleniyorum ama ses yok. Arka bahçede annesi çamaşır yıkıyordu. “…….. nerde teyze” dedim. “yukarda odada kızım, çık yanına, hala çok kötü, babası asla izin vermiyor, onunla konuş” dedi. Üst kata çıktım. Arkadaşıma sesleniyorum ama yine ses yok. Odasına girdiğimde gördüğüm manzara korkunçtu. Yerde ilaç şişeleri, arkadaşım bayılmak üzere ama henüz kendisinde.” Ne yaptın sen” diye büyük bir çığlık attım. Bana eliyle sus diye işaret etti. Hemen sustum, ama bir an önce hastaneye yetiştirilmesi gerekiyordu. Yaşadığım şoku atlattım. Onu yerden kaldırdım merdivenlerden sürüyerek indirdim. Cebimde beş kuruş param yoktu arabaya binecek ama düşündüğüm tek şey arkadaşımın kurtulmasıydı, parayı düşünecek durumda değildim “dik yürü canım,dayan ne olur,buradan binemeyiz arabaya” diyor onu sürükleyerek götürüyordum. Yolda bir arkadaşıma rastladım” çabuk, taksi çağır” dedim. Ne olduğunu bile sormadan bir taksi çağırdı ve hemen taksiye atlayıp hastaneye ulaştık. Midesini yıkadılar. Polis tutanak tutmak istiyordu. Olayın nasıl olduğunu bana soruyor ama ben hiç bir şey bilmiyordum. Tek düşüncem onun hayatının kurtulmasıydı. Saatler geçiyor ama arkadaşım kendine gelmiyordu. Doktor “korkma arkadaşın kurtuldu ama 10 dakika daha gecikseydi kurtaramazdık” dediğinde o zaman kadar sakladığım göz yaşlarım boşalıvermişti. Hıçkıra, hıçkıra ağlıyordum . neden böyle bir aptallık yaptığını düşünüyor isyan ediyordum. Ailesine haber vermemi istediler ama ben olmaz diyordum. Biliyordum ailesinin özelliklede babasının arkadaşıma neler yapacağını . Ağlama krizim geçmişti ki, kafamı çevirdiğimde karşımda ailesini ve arkadaşlarımı gördüğümde yeni bir şok yaşamıştım. Çalışma arkadaşlarımıza, yolda karşılaştığım ve taksi tutmasını söylediğim arkadaşımız haber vermiş onlarda hastaneye koşmuşlardı. Tabi ailesine haber vererek.
Saatler sonra arkadaşım kendine geldiğinde hepimiz büyük bir sevince boğuluyorduk. Yattığı yerden yüzüme bakıyor tatlı tatlı tebessüm ediyordu. Polis ifadesini almak için yanına geldiğinde yalnızca benim yanında kalmamı istedi. Nedenlerini anlatmaya başlamıştı.
“Ailem benim halkoyunlarına girmeme izin vermedi ama ben çok istiyordum. Doktorlar, elimdeki bezenin bana engel olmayacağını söylemesine rağmen onlar direttiler ve beni eve hapsettiler. Sonunda dayanamadım. Arkadaşlarımdan ayrı kalmaktansa ölmek daha iyi dedim ve bir avuç hapı yuttum. Kimse suçlu değil” diyordu.
Polis ”şimdi pişmanımsın peki” dediğinde “ evet pişmanım ama kurtulacağımı biliyordum, arkadaşım can dostum beni hiç yalnız bırakmaz, o ne yapar eder benim kurtulmamı sağlar dedim hapları yutarken” polis “ peki yetişemeseydi ne olacaktı.” “zaten ölümü göze almıştım” dedi arkadaşım.
Çok sıkı olan dostluğumuz ve arkadaşlığımız, o günden sonra çok daha sıkı olmuş, birbirimizden hiç ayrılmaz olmuştuk.
Şimdi düşünüyorum da, o arkadaşımla 25 yıldır birlikteyiz. O yanımda olmasa ne yapardım diyorum. O da benim için aynı şeyleri söyleyebiliyor. Bir ara ayrıldık zorunlu nedenler yüzünden ama hiç irtibatımızı kesmedik. Telefonla, mektuplarla birbirimize ulaştık sonra tekrar bir araya geldik. Hatta aynı yerden ev aldık ve onunla altlı üstlü dairelerde oturuyoruz. Gecenin hangi saati olursa olsun, kapısına gittiğimde, neden geldiğimi bile sormadan içeri girebileceğim dostum, arkadaşım, nefesim canım. İyiki o gün yetiştirmişim seni hastaneye yoksa bugün nefessiz kalacaktım. İyiki varsın ve İyiki benim dostumsun.
Hayatta hiç bir şey, insanın ölmesine neden değildir. Yaşamak dikenli yollarıyla da olsa güzeldir. Sakın yaşamdan vazgeçmeyin dostlar. Ona öyle sıkı sarılınki, geçen her dakikasından zevk almayı bilin.
Yaşamak sevgiyle güzeldir. Güzel dostlukların varolması ve hiçbir zaman bitmemesi dileğiyle.
türkiyeli
bir garip sokakta adımlarımı atmışım,anlıyacagınız bu benim öyküm.
yer diyarbakır.kafkas göçmeni babam bolu malatya derken diyarbakırında duruvermiş hayata,
anama gelince teyzesi büyütmüş garibimi ,adananın kuruköprümü taş köprüsümü oralarda dogmuş.sonrası diyarbakırın bagları bilmez kimseler oraları ,tarancının şiiri bile bilmez.
bir toprak damlı ev vardı ,yanında esma teyzeler kaynakçı ismail usta ,her gece elektirikler kesilirdi.damlarda direkler ve iki fincana tutturulmuş kablolar ,küçüktü yaşamın verdikleri ,anımsıyorumda hepimiz bir solculuk rüzgarına tutulmuştuk .dünyaları degiştirecektik .elektrikler kesilmiyecekti.sonra hücrelerimiz genleşti büyüdük büyüdügümüzü sandık.aşık olduk en olunmaz kadınlara .sonra asker olacaksın dediler .asker olduk .her türk asker dogarmış .anladık. gün geldi .aşık olmanında anlamı
kalmadı ,cinsel arzularla aşk salladı ömrü.sonra kadınlar tanıdık tanımalıydık .garipcil yanlızlıkları ile eksik etek kadınlar ,bizde eksiktik ve lakin kimseler bilmedi .anladık sonra bu topraklarda kadın olmakta erkek olmakta zor. tanıştık en köhne acımasız yalanlarla
hücresel kavgaları oldu acının ,onkoloji hemotoloji derken hiçlikleri vardı profesörlerin yardımcı doçentlerin.halk olduk işsiz güşsüz egitimsiz kimsesiz . korktuk vakitsiz ölümlerden ,inandık ölümden ötelerde bir şeylere . onuda aldılar elimizden .türbanlısı çarşaflısı çıplagı kim içinse alıp başını gitmek aldık başımızı gittik .yer alanyaydı .şirinin oglu serdal şirin kızın babası kendimizce tükendik .soranlar oldu nerelisin .batumlumu diyarbakırlımı malatyalımı adanalımı . düşündüm dünya neyime yetmez benim ,ben dünyalıyım köyüm türkiye .sorma anla artık Türkiyeliyim.üstelik insanım.kimse anlamak istemezsede.
baston
bir otobüsün içinden gecerken ayağa kalkan birileri olunca hemen oturma isteği ni bile düşünmek istemezdi.usulca kayan yaşlanmış gözleri ile sigaradan sararmış bıyıkları arsında pekte fark yoktu. iki side sarıya calar dı .usul usul otururdu koltuğa hiç nezaket göstermeden.marurudu kendine yer veren delikanlıya bile hiç bakmadan oturmuştu.hiç bir şeyolmamış gibi davranmıştı artık hiç bir şeyi kabullenmemek istemiyordu özellikle de yaşlılığını.kahverengi deriye benzer muşabba koltuk ona soğuk toprağı hatırlatıyordu. otururken bir de anlatması güç iğrenç ses cıkartıyordu bu koltuklar .sağa sola dönmekk bile onun için bir problendi artık. Yavuz Savas Kayhan
♥ ♥ Adım Adım İstanbul ♥ ♥
Mehtablı Gecelerde Yıldızlar Vedâ Ederken Karanlığa, Yedi Tepeler’in Ardından Güneş Usulca Doğmaya Başlar. Öyle Bir Parlar Ki; İstanbul Kalbinin Temizliği Sarıya Yansır. Adeta (Seni,Sana Bahşediyorum) Der Gibi’dir.
Mavi ve Beyaz Farkı Bütünleşir. İstanbul Geceleri Ayrı Bir Konseptir. Hangi Kelimeleri Seçsemde Hangi Cümleleri Kursam İncinirsin İstanbul, Korkarım Yalnış Kelime Söylemekten...
İstanbul’u Size Nasıl Anlatsam Ki Bilmiyorum!... Türlü Türlü Duygular Yaşıyorum İstanbul Denince, Yüreğim Kıpır Kıpır Oluyor, Çiğerlerim Nefessiz Kalıyor Doyamıyorum İstanbul’a....
Kimi Zaman İstanbul; Bir Macera Semti Oluyor, Kimi Zaman Sessizlik Elcisi, Kimi Zaman Gül Olup Acıyor Misss Kokuyor, Kimi Zaman Lâle; Kimi Zaman Sert Görünüşlüdür Sevmiyor Karkaşayı Ama İstanbul Hep Aynı İstanbul Değerini Bilene....
İstanbul’da Bir Başka Güzel Okunur Câmii’lerinden Ezânlar. Yankılanır Boğaziçi Îlâh-Î Âşka Gelir Tüm Varlıklar ( Ağaçlar, Kuşlar ve Niceleri... ) Sultân Fâtih’in Feth Ettiği Mühteşem Şehr-Î İstanbul Evlîyâ’lar, Erenler Yatar Koynunda, Şehâdete Ermiş Binlerce Mehmed’ler Bekliyor Seni…
Bir Yanda Avrupa, Bir Yanda Asya Kültür Hazinesi Saklıyor Asırlardır Bağrında. Birçok İmparatorluklara Başkentlik Yapmış Dünya’nın En Eski Şehr-İ Osmanlı’nın Gözbebeği Bizlere Emaneti Medeniyetin ve Adaletin Beşiği Stratejik Şehir İslâmbol!..Bir Yüzün Avrupa’ya Bir Yüzün Orta Asya, Bir Yüz Ortadoğu’ya Bakar Sevgin Gönüllerden Hiç Tükenmez Artar...
Ahh İstanbul Ahh!!... Hep Bize Misafir Gibi Davranıyorsun. Acaba Sana Bir Misafir Gibi Hürmet Ediyorlar Mı ? Sahip Çıkıyorlar Mı Târihine Ne Kadar Bakıyorlar Cevap Verir Misin? Susma Sessiz Kalma Sen De Anlat Derdini, Dillerin Lâl Mı Olmuş İstanbul. Gözlerinde Mi Kör; Bârı Kulakların Sağır Olmasın Duyuyor Musun Beni, Hep İyi Niyetli Hoşgörülü Olma, Birazda Olsa Kötü Niyetli İnsanlara Göster Kızgınlığını, Harcamasınlar Seni!...
Bilir Misiniz Aslında İstanbul’un Değeri Pahâ Biçilemez, İstanbul Bir Zümrüt, Bir Yakut, Bir İnci’dir. Bir Pırlanta, Bir Lâle... Kutlu Şehir, Kelimeler Yetmiyor Seni Anlatmaya, Dünya’nın Gözü Sende, Yedi İklim Yaşanıyor Sen De, Gün Ağarmakta Bak Yine, Akşam Olmakta Bir Gününü Dahâ Çaldılar İstanbul...
Nereye Gitsem Ağlar Gözlerimde İstanbul Hasreti…
Her Köşe Başında Koca Sinan’ın Mühteşem Eserleri Semt Semt Minâreler Yarışta Sultanahmed’ten Nâl Sesleri Gelir Ayasofya’ya Fethin Mübarek Olsun Güzel İstanbul!...
Sen Anlatılmaz Yaşanırsın…
Horozum
Yağmurlu bir akşam üstüydü, son kez buluşmuştuk seninle. Seninle beraber gitmiştim geldiğin yola, sen geri dönerken. Bitmesini istemediğim yola kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık. Ararım demiştin, ağlıyordum sen görmeyesin diye, kaldıramıyordum başımı. Bana sarılışında anladım, bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim, görüşürüz diyordun, ama yol bitti gidiyordun. Bir an herkesi sen gördüm gidişinin ardından. Herkese sen diye seslenmek istedim, ama sustum. Günlerce yollarını gözledim, her sabah beni uykularımdan uyandıran, horozum bilsen seni nasıl özledim. Şimdi bana, sen üzme kendini, sabırlar umutla yücelsin, sen her zorluğu yendin, bunuda yenersin, diyorsun. Nasıl bitanem sensiz olamıyorum ben kirpi miyim, hem sevilmek istiyorum hemde sevene batıyorum? Söylenmeyen söyliyemediğim sözler, demir balyalar gibi çöküyor yüreğime. Bir anlatabilsem sana söylemek istediklerimi, ah bir döksem içimi rahatlasam, bitecek bir gün diyorum, bitecek ve yine susuyorum. İçim bir yanardağ olmuş,ha patladı ha patlayacak, ortalığı yakacak, olmaz diye volkanlar fışkırıyor içimden, olmaz, sadece sen yan, sen yan yan da dayan. Sitemler etme gitti diye, sen sev, sen özle, o seni sevmese bile. Alev alev yansan da, içindeki o sevdayı yaşat. Her ne pahasına olursa olsun, içindeki o tohumu gözyaşlarınla yeşert. Bitecektir herşey bir gün, bitecek gamlar bitecek hasret. Anla artık, anla ne olur, gün gelir, ne gam kalır ne kasvet.